Avrupa'da "Birlik" Üzerine Endişeler
Avrupa Birliği’nin geleceği konusunda endişelerin artması bu birliğin
durumunun yeniden sorgulanmasına neden oluyor.
İngiltere’de 23 Haziran günü gerçekleşen referandum sonrasında çıkan Brexit
kararı ile çatırdamaya başlayan ekonomik birlik aslında daha bir çok soruna
gebe. 18 Nisan 1951 yılında Belçika, Hollanda, Lüksemburg , Fransa , Batı
Almanya ve İtalya arasından imzalanan Paris Antlaşması ile günümüzün Avrupa Birliğini oluşturacak ilk adım olan Avrupa
Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. Tam 65
yıl sonra ise karşılaştığımız AB ‘den ayrılma fikri, birliğin aslında çok
sağlam bir temele oturmadığının göstergesi mi? 2017’de İngiltere’nin AB’den
ayrılma süreci başlayacak. Çok sancılı geçeceğini düşündüğüm bu sürecin, piyasaları
ciddi anlamda dalgalandıracağını düşünüyorum.
AB’nin genelinde de göçmen karşıtlığının artması ve aşırı sağ politikaya
yönelik bir eksen kayması, birliğin geleceği konusundaki soru işaretlerini
artırıyor. Örneğin Hollanda’nın göçmen karşıtı lideri Geert Wilders, İngiltere
referandumunun ardından , Hollanda’nın da AB içinde kalıp kalmama konusunda bir
referanduma gitmesi konusunda çağrı yaptı. Diğer taraftan 2017’de 2 turlu bir
Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşecek olan Fransa’da aşırı sağcı olan Ulusal
Cephe Partisi lideri, Marine Le Pen’in yükselişi devam ediyor. Almanya’da ise Merkel güç
kaybetmeye devam ediyor. Avrupanın politik ve ekonomik anlamda lokomotifi olmaya
devam eden Almanya’nın 2016 yılında yaşadığı göçmen krizi ve Merkel’in bu
süreci çok etkin yönetemediğine dair görüntüler, Merkel’in bir sonraki seçimde
oy kaybetmesine neden olacak gibi görünüyor. İtalya tarafında ise 300 milyar
euro büyüklüğüne ulaşmış olan sorunlu krediler, 4 Aralık’da İtalya’da
gerçekleştirilen referandumda hayır oyu çıkması İtalya’nın da AB ‘den ayrılma
sürecinin başlangıcı olarak düşünülüyor. Peki Avrupa’nın dördüncü büyük
ekonomisi olan İtalya’da (1.Almanya-2.İngiltere-3.Fransa-4.İtalya) neler oldu?
İtalya parlamentosunda temsilciler meclisi ve Cumhuriyet senatosu olmak üzere
iki ayrı organ var ve bu iki organın da yasama yetkileri eşit, tek fark seçilme
yaşı, seçmen sayısı ve süresi. Başbakan Renzi aynı yetkilere sahip iki farklı
organın olmasının karar verme sürecini zorlaştırdığı görüşünde olduğundan,
senato’nun yetkilerinin kısıtlanmasını öngören anayasa reformunu halkın oyuna
sundu ve bu reform reddedildi. Kabul edilse idi cumhuriyet senatosunda yer alan
315 koltuk sayısı 100’e düşürülecek ve alınan her karar ve yasayı senatonun
onaylaması gerekmeyecekti. Referandumdan hayır oyu çıkması 2013 yerel
seçimlerinde %25 oy alan ve ve AB’ye karşı olan “Beş Yıldız Hareketi” ‘ ni de ümitlendirdi.
Bir “Italyexit” artık gündemde. Diğer tararaftan da İtalya’nın büyük
bankalarından Monte de Paschi di Siena borçlarını yeniden yapılandırma
konusunda JP Morgan, Goldman Sachs ve Deustche Bank ile anlaştı. İtalya’da,
ekonomik bir kırılganlık göz ardı edilemez. Yaklaşık 10 banka daha sermayesini
yeniden yapılandırma konusunda destek sağlamaya çalışıyor. Bu konuda da Renzi
destek oluyordu. Renzi artık yok, dolayısıyla kırılganlık artıyor. Avrupa
Merkez Bankası’nın Mart 2017’de bitecek olan varlık alımları da durumun riskini
daha da artırıyor. 2017 AB için çok önemli bir yıl daha olacak. Özellikle
Avrupa Merkez Bankası’nın takip edeceği para politikalar birliğin geleceğini
şekillendirmeye devam edecek. Politik olarak da birlik sağlanmadıkça, AB üye
ülkelerinin teker teker ayrılıp kendi imparatorluklarını kurma ihtimali
artıyor.