Wirecard Skandalı


Bu senenin Ocak ayında Münih’e yapmış olduğum ziyaret sırasında Wirecard ismini duyma fırsatı buldum ve genel merkezinin de aynı şekilde orada olduğunu öğrenmem sonrasında, son günlerde şirket ile ilgili yaşanan sansasyonel olayları araştırıp yazmazsam olmazdı.
Avrupa’nın Fintech şampiyonu ve 2018 yılında Commerzbank’ı  DAX endeksinden egale edip kendine yer bulan ve aynı sene 24 milyar euro değerine ulaşan dijital ödeme firması olan Wirecard çok büyük bir yüz kızarıklığı yaşıyor. 18 Haziran 2020’de Şirketin denetçisi E&Y (Ernst&Young) Şirkete ait 1,9 milyar euro’nun mali tablolarda bulunmadığını söyledi. Bu rakam Şirketin bilançosunun yaklaşık dörtte birine denk geliyor ve bu paranın Filipinlerdeki bankaların emanet hesaplarında tutulduğu varsayılıyordu.  Bu durum ortaya çıktıktan sonra Şirket son mali yıl (2019) ve bu senenin ilk çeyreğine ait finansal sonuçlarını geri çekti, CEO, Markus Braun (Eskiden vizyonu geniş biri olarak görülen) istifa etti ve Şirket 22 Haziran’da 1,9 milyar euro’nun muhtemelen(!) olmadığını kabul etti. Bu haber ile Şirket’in piyasa değeri üç günde %80 eridi ve Markus Braun, hileli muhasebe teknikleri ile Şirket gelirini normalden daha yüksek göstermek suçlaması ile yakalandı ve ertesi gün kefalet ile serbest bırakıldı. 25 Haziran’da Şirket iflas sürecini başlattı.
Markus Braun 2002 yılında Şirket’in başına geçtiğinde Şirketi, diğer şirketlerin sakınarak iş yapmak istemediği, porno ve çevirimiçi kumar sitelerine dijital ödeme hizmeti sunan öncü bir şirket haline dönüştürdü. Yıllar içinde Şirket binlerce yeni şirketi (Aldi ve Lidl gibi süpermarket zincirleri ve bazı havayolu şirketleri) etkilemiş ve iş yapmaya başlamıştı. 2006 yılında da bir bankayı alarak banka ödeme operasyonlarında tam hizmet vermeye devam etmişti. 2018 yılında DAX ‘da işlem görmeye başlaması Şirket’in inanılmaz bir büyüme hikayesinin olduğunu gösteriyor. Ancak, ne borsacılar, ne analistler,  ne de denetimciler Şirket’in kırmızı alarm verdiğini gördüler.
Borsa’da açığa satış yapanlar 2016 yılında Wirecard’ı, yolsuzluk, hile ve zayıf para aklama kontrolleri üzerine suçlayıcı bir rapor yayınladılar. 2019 yılında da Financial Times gazetesi, Şirket’in şüpheli muhasebe uygulamaları üzerine bir araştırma yayınladı. Almanya’nın finansal piyasa düzenleyicisi BaFin (Bizdeki BDDK) Wirecard’a güven duymayı ve Şirket’e saldıranlara saldırmayı tercih etti. Financial Times’ın iki gazetecisine ve bazı borsacılara suç duyurusunda bulundu. Aynı zamanda, ekonomi ve piyasada dengeyi sağlamak için Şirket’in hissesinin açığa satışını bir süre yasakladı. Deutsche Bank gibi büyük bankalar ve fon yönetimi bacakları (DWS fon yönetimi) Şirket’e inanmaya ve desteklemeye devam etti. Markus Braun’un istifa etmesine ve Şirket’in üzerinde alarm sinyalleri artmasına rağmen, yetersiz durum tespitinden dolayı hisse senedinde “Al” tavsiyesi sürdü.
Şirket hakkındaki sorular 2015 yılında başladı ve Financial Times’da 18 ay boyunca farklı makaleler yayınladı ancak ciddiye alınmadı. Şirket’in muhasebe hesapları ters gittiğinde Şirket’in büyük yatırımcıları ve ulusal düzenleyiciler, Şirket’in baştan çıkarıcı anlatımlarından etkilenerek körlük yaşadılar.
Wirecard’ın başarısı, Almanya’nın en büyük yazılım üreticisi ve en değerli firması SAP tarafından kıskanılmaya başlanmış ve Şirket bir rakip olarak algılanıyordu, ancak böyle bir durum da artık söz konusu değil. BaFin’in başındaki isim Felix Hufeld, dijital ödeme sistemleri firmasının muhasebe skandalı tamamen bir felaket derken, Alman ekonomi bakanı da bu olayın Almanya için bir utanç, bunun dünyanın herhangi bir yerinde olmasını beklerdik ama Almanya değil diye ifade etmiş(Her zamanki gibi Alman egosu tavan).
BaFin kağıt üstünde Wirecard’ın bankacılık bacağını düzenlemek, aynı zamanda da DAX’da işlem gören şirketlerin yönetim kurullarının işinin başında olduğundan emin olmak ile görevli. Ancak Wirecard’ın yönetim kurulu uluslararası bir teknoloji firmasının yönetilebilmesi için gerekli yetkinliğe sahip değil. Markus Braun dahil, Şirket’in 4 yönetim kurulu üyesi Avusturya’dan geliyor ve yönetim ile çok ilgilenmiyordu. Şirket’in merkezi Münih’de olduğundan dolayı, Almanya’nın üst Bavyera bölgesindeki küresel bir fintech firmasını denetleme ve düzenleme konusunda  uygun olmayan bir hükümet tarafından denetleniyor. Bu durumu Alman finans bakanı Olaf Schulz görmüş olacak ki, kuralların yeniden değişeceği sözünü verdi. Almanya, eğer Frankfurt’un Londra’dan sonra cazibe merkezi olmasını istiyorsa regülasyon sistemi hakkında yeniden düşünmeli.
Wirecard’ın yükselişi ve düşüşü üniversitelerde case study olarak okutulmaya aday bir konu.  Hatalardan ders alınmalı çünkü piyasayı güvenli tutmadığınız sürece kimse kazanamaz. Enterasan bir şekilde bu tarz hileli olayların Almanya’da artması da ayrı bir soru. Almanlar gördüğünüz gibi kusursuz değiller, aslında hiç kimse değil. Volkswagen’in 2015 yılındaki emisyon krizi bu tarz dolandırıcılıkların reel sektördeki örneklerinden biri, hatırlamak isterseniz bu linkde de bahsetmiştim: http://makroanaliz.blogspot.com/2015/09/volkswagen-krizi-nasl-baslad.html Görüşmek üzere.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiyede Enflasyon'un Sebebi Nedir?

Havayolu Sektörü ve Turizm

ABD Doları ve Romanya Leyi'ne Bir Bakış