Türkiye ve Yeni Ekonomi Modeline Dair Beklentilerim

Ekonomi ve ekonomik anlamda artık işlerin çığrından çıktığını gözlemlediğimiz şu günlerde artık bizleri önümüzdeki zamanda daha kötü neler bekleyebileceğini yazmak istiyorum. Şimdiden aşırı karamsar bir okuma yapacağınızın da garantisini veriyorum. İktisat teorisine göre bir ülkenin ekonomik anlamda büyüyebilmesi için iki farklı ekonomi modeli tercih etme imkanı bulunuyor:

1. Yüksek Döviz Kuru, Yüksek Enflasyon, Düşük İşsizlik

2.  Düşük Döviz Kuru, Düşük Enflasyon, Yüksek İşsizlik

Türkiye'de uzun bir süredir 2. model yani döviz kurunu düşük tutarak enflasyonu kontrol altına almak ancak diğer yandan da istihdam tarafından fire vermeye yönelik bir hedefleme yapılıyordu. Bu modelden vazgeçilerek yüksek enflasyon ile büyüme ve istihdamda artış hedeflenmeye başlandı.

Enflasyonun önlemeyecek durumdaki yükselişine devam etmesi tamamen yanlış ekonomik ve siyasi politikaların uygulanmasından kaynaklı. Yıllardır var olan bir ekonomik modeli küresel faktörleri de göz ardı ederek terk etmek yanlış bir karar olarak tarihe geçmiş bulunuyor. Kişisel geliri ne kadar artırsanız da, yüksek enflasyon nedeniyle her saniye eriyen satın alma gücü ileriki zamanlarda etkisini daha çok hissettirecek. 

Yukarı bahsettiğim 1. model 2023 yılı hedefli uygulanan popülist bir politikadır ve malesef finansal okuryazarlığı yerlerde olan Türk toplumu için göz boyamaktan başka bir şey değildir. Aralık ayında 18,36 TL seviyesine kadar yükselen Dolar kurunun sebebinin inatlaşmanın sonucu oluşan bir durum olduğunu hepimiz biliyoruz. 

Yüksek döviz kuru ile ihracata dayalı bir büyüme modeli de tercih edilirken, yine kişisel gelirlere bir artışı olmayacak düşüncesindeyim.  Dışarıya her ne kadar fazla mal ve hizmet satsanız da , ülkedeki satın alma gücünü yükseltmedikçe refah olmayacak.

Düşük işsizlik ancak ülkede doğrudan yatırım artmaya başlarsa olabilecek bir durum. Bir şirketin Türkiye'ye gelip bir fabrika kurup, fabrikaya yeni işçi alıp çalıştırması buna bir örnek, ya da var olan bir şirketin üretim veya hizmet kapasitesini artırarak istihdam yaratması ayrı bir örnek olarak verilebilir.

Türkiye kendi yağında kavrulmaya ve yurtdışı politikasında da başarısızlıklarını devam ettirdikçe küresel ekonomik şoklara daha fazla maruz kalacak. 

Ekonominin güçlü olup olmadığını bir çok faktöre göre değerlendirebiliriz ve bunlardan biri de bankacılık sistemi. Evet, şu anda bankacılık Türkiye'de iyi durumda, 2001 krizindeki gibi olumsuz bir durum yok, peki ekonomiyi yine büyük şirketlere göre mi değerlendireceğiz? Hanehalkının yaşadığı endişe göz ardı mı edilecek?

İpin ucu kaçtı, ne kadar sürdürülebilir bir durum diye düşünürsek çok fazla olmayacağını düşünüyorum. Bu durum ileride sosyal sorunlara, toplumsal parçalanmalara da dönüşebilir.

Çözüm nedir diye sorarsanız,ilk söyleyeceğim şey özellikle politikada hırsı bırakıp genel kabul görmüş ekonomi politikalarının yolunu takip etmek olacaktır. Çoğu dünya ülkesinin merkez bankası yaklaşan FED faiz artırım senaryosuna ve yükselen enflasyon rakamlarını kontrol etmek amaçlı faiz artırımlarına devam ederken, Türkiye'nin aksine bir yolu seçmesi mantık dışı olmaktan çok bilerek uçuruma doğru atlamaktan başka bir şey değildir.

Önümüzdeki  gün ve aylarda 2 kritik konu var:

1- Rusya Ukrayna krizi

2. ABD'de artmaya devam eden enflasyon sonucu FED'in faiz artırmaya yönelik isteği

Her iki durum da dolar kurunu olumsuz etkileyip enflasyonu yukarı yönlü tetikleyecek. Küresel tehditlere çok fazla müdahale edemezsiniz ama aklın ve mantığın aldığı ölçüde kendinizi ona hazırlayabilirsiniz.

***********************************************************************************



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiyede Enflasyon'un Sebebi Nedir?

Havayolu Sektörü ve Turizm

ABD Doları ve Romanya Leyi'ne Bir Bakış